Rus edebiyatının önemli yapıtlarından olan ivan Gonçarov'un oblomov romanı,gerek yazıldığı süreç gerekse de bu süreci takip eden toplumsal dönüşümler göz önünde bulundurulduğunda dikkatle okunması gereken bir yapıttır.Yazıldığı dönem itibarı ile,Sovyetlerde büyük ses getiren romanı bizim açımızdan önemli kılan,kitaba adını veren ve '' oblomovluk '' olarak adlandırılan bu sosyolojik hastalıktır.Oblomovluk bir vazgeçiş,kayboluştur.Bilinçli bir tembellik halidir ve sosyal yaşamdan kopuştur.bilinçli bir asosyallik durumu olarak roman kahramanı olan Oblomov'un üzerine giydirilmiştir.
Oblomovluk'tan bahsetmeden önce bu kitabın yazılmasına vesile olan toplumsal süreçten ve sosyolojik kimliklerden bahsetmek gerekir.Gonçarov kitabını 19. yüzyılda,1 ay gibi kısa bir sürede yazmıştır.Bu denli önemli bir yapıtın bu kadar kısa sürede nasıl yazıldığı sorusunu ise Gonçarov şöyle yanıtlamaktadır:
'' Bu kitabı bir ömür boyu kafamda taşıdım ve iş sadece kağıda dökmeye kaldı.....''
19. yüzyılın sonlarında Rus derebeyi sınıfı hızla kentlere yığılmaktadır ve oluşan yeni toplumsal düzene ayak uydurmaya çalışmaktadır.Büyük toprak ağaları ve feodal beylerde oluşan yeni toplumsal düzene ve üretim ilişkilerine kendilerini entegre edemeyerek hızlı bir tasfiye süreci yaşamaktadır.Tarımsal üretimin yerini fabrikalara bırakmaya başlamasıyla feodal düzen kökünden çatırdamaktadır.Sanayinin gelişmesi ile beraber ortaçağ gericiliği yerini ilerici söylemlere bırakmaktadır.Kilise'nin yaptırımlarına karşı üniversitelerden,sendikalardan ve fabrikalardan güçlü sesler yükselmektedir.
Oblomov ise yıkılmakta olan bir sınıfın temsilcisi olarak,kent yaşamına uyum sağlayamayan,tutunamayan bir soylu çocuğudur.Fakat Oblomov'u sadece alaşağı olan bir sınıfın temsilcsi olarak resmetmek eksik bir analiz olacaktır.Oblomov,kendi sınıfının yaşadığı çetrefilli sürecin ötesinde bir kimliktir.Bu kimlik incelendiğinde birçoğumuzun kendimizden bir şey bulacağı ve yazıldığı dönemde de benzer bir yargı oluşturan bir karekter olduğu göze çarpar.
Oblomov,toprak sahibi bir ailenin çocuğudur,şehirde üniversite okumuştur ve okulunu bitirdikten sonra kısa süreli olarak memurluk yapmıştır.Memuriyete uyum sağlayamadığı için kısa süre sonra işten ayrılmıştır ve bu süreçte ailesini kaybetmiştir.Memuriyeti bıraktıktan sonra köye dönmek istememiştir;çok sayıda köy ve geniş arazilerinin yönetimini kahyasına bırakıp,şehirde küçük bir ev kiralayarak,uşağıyla beraber buraya yerleşmiştir.Oblomov giderek yaşamdan kopmaya başlamıştır.İnsan ilişkileri durmuştur ve toplumsal yaşamdan olabildiğince uzaklaşmıştır.Hiçbir şey yapmamaktadır;gününü evde düşünerek ve uyuyarak geçirmektedir.Tembel bir insan olmadığı halde bilinçli bir tembellik ve bilinçli bir durağanlık içine girmiştir.Toplumsal yaşamın hiç bir rengi onu mutlu etmemektedir ve toplumsal yaşamın hızından,dinanizminden hep şikayet etmektedir.Nadir olarak kafasını evinin penceresinden uzattığında;sürekli koşuşturan,bir şeyler yapmaya çalışan insanları görünce hayrete kapılarak,onlara acımaktadır.Bu insanlar bu kadar çalışırlarsa ne zaman '' yaşayacaklar '' diye içinden geçirmektedir.Oblomov artık yatağından sadece yemek ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için kalkmaktadır.Sürekli yattığı yerden tavanı seyrederek derin düşüncelere dalmaktadır ve bir süre sonra '' bugün insanlık için çok iş yaptım biraz dinlenmeliyim '' diyerek yatış pozisyonunu değiştirip uykuya dalmaktadır.Fakat bazen farklı ruh haline girerek yaşama sevincini kaybetttiğini düşünmektedir.Hiçbir şey yapmadığını,kurduğu hayallerin hiçbirinin gerçekleşmediğini ve planlarını her zaman ertelediğini fark ettikçe içi parçalanmaktadır.Ama son tahlilde bu durumun kendi kaderi olduğu ve yapacak bir şey olmadığını düşünerek tekrar uykuya dalmaktadır.
İvan Gonçarov romanında Oblomov'un tam zıttı bir karekter olan Stoltz'u panzehir olarak yaratmıştır.Stoltz,son derece çalışkan,enerjik,planlar kuran ve planlarını gerçekleştiren,müzik ve tiyatro ile ilgilenen kısacası hayatı dolu dolu yaşayan bir insan tipitir.Alman kökenli olan Stoltz iktidara aday bir sınıfın temsilcisi olarak o dönemde ki Rus aydınını başarı ile yansıtan bir karakterdir.Oblomov'un arkadaşı olan Stoltz,Oblomov'un içindeki yaşama dürtüsünü tekrar hayata geçirmeye çalışmaktadır.Stoltz, Oblomov'u bu çürümüş hayattan kurtarmak için olağan gücü ile ömrü boyunca çabalamaya adaydır.Oblomov'la sık sık sohbet etmektedir;fakat Oblomov sürekli kendi ürettiği teorilerle kendini aklamaya çalışmaktadır.Gündelik yaşantının sıradanlığından bahsederek gündüz çalışıp,gece eğlenen ve zaman öldüren insanları anlamadığından bahsetmektedir.Fakat söylediği hiçbir şeyi yaşamsallaştıramadığı için Stoltz ile sürekli atışma içindedir.Stoltz,Oblomov'u kuzeni Olga ile tanıştırarak Oblomov ile arasında bir aşkın doğmasına vesile olur.Oblomov uzun bir aradan sonra yaşadığı bu heyecanla sanki biraz kıpırdanacan gibi olur;ama iş ilerleyip evliliğe dayanınca içinde varolan ve bir pranga gibi onu tutan yaşama (!) dürtüsü ona engel olur.Oblomov,evliliğin getireceği sorumluluğu kaldıramayacağını düşündüğü için kesin bir kopuşla kendini yaşamdan soyutlamaktadır.